Toplumu yönlendirme gücünü elinde tutmak, yadsınamayacak kadar önemli, önemli olduğu ölçüde de tehlikeli bir sorumluluktur. Çünkü toplum, ülkenin refahı ya da yok olması konusundaki en büyük güçlerdendir ve halkı hedef kitle seçmek, tüm vatanın geleceği hakkında söz sahibi ve yönetici olmak demektir.
İşte yazarlar böylesine hassas konumdadırlar. İnsanları aydınlatmak ve bilgilendirmek vb… sorumlulukları, yazmaya başladıkları anda bilinçli ya da bilinçsizce üstlenmişlerdir.
YAZAR, OLGULARI HER AÇIDAN DÜŞÜNEN KİŞİDİR… Bazı meslek gruplarında yapılan hataların telafisi çok zor, hatta olanaksızdır ve yazarlık da bunlardan biridir. Yazılanlar halka ulaştığı anda geri dönüş mümkün değildir. Kişi, topluma aktardıklarının bedelini ödeyemeyecekse, vazgeçmesini de bilmelidir.
YAZAR, OLUMLUDUR… Günümüzde HİÇBİR ŞEY YAPMADAN, HERŞEYİ YIKMAK hevesi, zeki ve aydın kişilerde en çok aranan özellik haline geldi… Olumsuzlukları düzeltmek için olumsuz olmak, ilkel insanların doğayla, yırtıcı hayvanlarla mücadelesine benzer… Eleştirmek, çözüm üretmekten çok daha kolay ve çaba gerektirmeyen bir aktivitedir. Gerçek yazarın görevi ise, tüm uygulamaları baltalamak değil, NEYİN, NASIL YAPILMASI GEREKTİĞİNİ AÇIKLAMAKTIR…
YAZAR, “FELAKET TELLALI” DEĞİLDİR… Gerçekleri aktarırken, anne tokadı gibi etki yapacak ifadeler kullanır. Acıtır ama öğretir de… Okuru toz pembe bulutlarda uçurmaz ama kalkıp kendini asmasına da neden olmaz…
YAZAR, FİKİR ÜRETEN KİŞİDİR… Yapıtlarında kendi düşüncelerini kullanır. Yazdığı konu hakkında değişiklik getiremeyecek, salt bilinenleri tekrarlayacaksa yazmamayı/konuşmamayı seçer.
YAZAR, MİLLİYETÇİDİR… ÜLKESİNİ YOK EDERSE, KENDİSİNİN DE ONURLU YAŞAYAMAYACAĞINI BİLDİĞİNDEN, yanlışları vurgularken kişileri suçlamak ve eleştirmek yerine, eksikleri düzeltmeye yönelik çözümler getirir.
Tüm bunları başarabilmek zeka ile orantılıdır. Zaten, sadece zeki insanlar gerçek anlamda yazar olabilirler…
ASLI DİNÇMAN
İZMİR, 24 MAYIS 1995