Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi kim?

Cumhuriyet Gazetesi’nin sloganı: “Cumhuriyetinize sahip çıkın!”

Peki, Cumhuriyetin sahibi kim? Şöyle de sorabiliriz: Türkiye Cumhuriyeti’ne     kimin + kimlerin sahip çıkması gerekiyor?

Atatürk, Gençliğe Hitabesi’nde Cumhuriyetimizi Türk gençliğine emanet etmiştir. Ancak, büyük önderin evrensel ve zaman üstü mesajlarının, yaş sınırlamasının da ötesine geçeceği, tartışılmaz bir gerçektir. Buna göre diyebiliriz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi, her yaştan Atatürk gençliğidir.

Biyolojik gerçekleri düşündüğümüzde, kronolojik yaşı genç olanların “Aktif eylem yapabilme gücü”nün üstünlüğü mutlaktır. Ancak ülkemizde VATAN söz konusu olduğunda, ona sahip çıkma bilincinin yaş ortalaması da yükselmektedir. İstisnalar elbette ki var, ancak kaideyi bozamıyorlar…

Evet, Cumhuriyet yürüyüşlerinde yaş ortalaması dikkat çekici… Genç nüfusun yoğun olduğu ülkemizde düzenlenen Atatürkçü yürüyüşlerde, neden 40 yaş üzeri Atatürk gençliği ağırlıkta?

Belki de onlar, ilk yıllardan günümüze, Cumhuriyetimizin kazanımlarını bizden daha dolu dolu yaşadıkları için, ona yönelik riskler karşısında daha samimi endişeler taşıyorlar. Tıpkı, hayatında hiç karanlık görmemiş birinin, ışıktan yoksun kalmanın nasıl bir şey olduğunu tam olarak anlamasının olanaksızlığı gibi; biz genç kuşak da henüz yaptırım gücümüzü aktif kılacak kadar UYANAMADIK. Gidişin iyi olmadığının farkındayız ama nereye gittiğimizi bire bir algılayacak, dolayısıyla da aktif ve doğru eylemlerle frene basacak bilince ulaşamadık.

Bu gerçekler ışığında, Atatürkçü eylemler yapan kitlenin yaş ortalaması gençleştikçe, müdahale edilmesi, hatta sorumluların gözaltına alınması da, dikkat çekicidir. Demek ki, gençliğin uyanışı, “bedhahların” işine gelmiyor.

Bizi bu bilinçten uzak tutmak isteyenlerin kullandıkları yöntemler açık ve net… Artık öyle bir döneme girdik ki, ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar, gizlenmiyor dahi… Bedhahlar, uyanmayacağımızdan öylesine eminler ki, hain emellerini alenen dile getirme cür’eti gösteriyorlar…

Cumhuriyetin sahibi gençleri bu bilinçten uzak tutma yöntemlerini, günümüzde herkes sıralıyor: Düşünmeyi adeta engellemeyi amaç edinmiş eğitim sistemi, susturulmuş medya, ilkesiz, düzeysiz televizyon programları vb.

Bunların tümü doğru da, acaba her şeye rağmen daha sorumlu olamaz mıyız?

İnternet başında, oyun oynamak yerine, bir şeyler okumamızı eğitim sistemi mi engelliyor? Yoksa yanlış seçimlerimizi birilerine fatura etmek, işimize mi geliyor?

“Çocukların beyinleri yıkanıyor.” diyoruz ama o beyinlerin nasıl olup da, “Yıkanmaya elverişli” duruma geldiğini acaba yeterince düşünüyor ve bunu önlemek için adım atıyor muyuz?

Şu anda benim yüreğimden Atatürk’ün aydınlığını söküp alabilecek güç yok. Çünkü o ışık yüreğimde, beynimde parlamış bir kere…

Acaba, geleceklerinden endişe duyduğumuz gençlerin yüreklerindeki meş’ale, en baştan yanmadığı için mi, Cumhuriyetin geleceğine yönelik endişe taşıyoruz?

O zaman çuvaldızı kendimize batırma zamanı… Ne eğitim sistemi, ne medya, ne de çevre etkisi… Her şey bizde bitecek… Türk Gençliği uyanacak ve Cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Yaş sınırlaması tanımayacak bu uyanış da, yarınlarımızın güvencesi olacaktır…

Aslı Dinçman

İzmir, 27 Kasım 2007