TÜBİTAK ve SOSYAL BİLİMLER

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, 1963 yılında kurulmuştur.

Aşağıdaki bilgileri, TÜBİTAK’ın resmi internet sitesinden aldım:[1]

“………Daha önce “Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu” olan TÜBİTAK ismi, 7 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5376 sayılı Kanun ile “Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu” olarak değişmiştir. Kuruluş Kanunu ve bunu izleyen mevzuat ve metinlerde yer alan TÜBİTAK’ın faaliyet alanının doğa bilimleri ile sınırlı olduğu izlenimini veren hükümler yeni yasada genişletilmiş, sosyal ve beşeri bilimler de Kurumun görev alanına dâhil edilmiştir.

TÜBİTAK vizyonu, “Toplumumuzun yaşam kalitesinin artmasına ve ülkemizin sürdürülebilir gelişmesine hizmet eden, bilim ve teknoloji alanlarında yenilikçi, yönlendirici, katılımcı ve paylaşımcı bir kurum olmak”;

Misyonu da, “Ülkemizin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için toplumun her kesimi ve ilgili kurumlarla işbirliği içinde, ulusal önceliklerimiz doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları geliştirmek, bunları gerçekleştirecek altyapı ve araçları oluşturmaya katkı sağlamak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemek ve yürütmek, bilim ve teknoloji kültürü oluşturmakta öncü rol oynamak”tır…………”

2005 yılına kadar TÜBİTAK’ın faaliyet alanı doğa bilimleriyle sınırlıydı. Hatta 2000 yılında yaptığım başvuru sonucunda, sosyal bilimler kapsamındaki ilk kitabım, “YEDİ TEMEL TUTUM”un da, sırf bu nedenle basılamayacağı bildirilmişti.

Sosyal ve beşeri bilimlerin de TÜBİTAK’ın görev alanına dâhil edilmesi, çok gerekli ve yerinde bir karardır. Çünkü doğa bilimlerinin nihai amacı, insana hizmettir. İnsana hizmeti hedefleyen hiçbir bilim kuruluşunun, sosyal bilimlerden kopuk çalışması düşünülemez. Çalışırsa da, amacına tam olarak ulaşmasını beklemek, hayalperestlik olur.

Ancak, TÜBİTAK’ın benimsediği bu yenilik, geniş kitleler tarafından bilinmemektedir. Araştırmayı da sevmeyen bir toplum haline getirildiğimiz için, TÜBİTAK’ın -örneğin “Medeniyetler İttifakı” projesi için burs vb.- sosyal bilimlere yönelik çalışmaları, kurumun, alanının dışına çıktığı izlenimini yaratmakta, hatta iktidara yakın olma çabası gibi yorumlanmaktadır.

Muhalif düşüncelere sahip olmak, başkadır; köşenizi kulaktan dolma söylentilerle doldurmak, bambaşka… Ülkemizdeki aydınlar, gazeteciler, yazarlar, inandırıcılıklarını yitirmekten titizlikte kaçınmalıdırlar. Zira Türkiye’miz onların emekleriyle aydınlık yarınlara ulaşacaktır… Bilgiye erişimin, “bir tık” uzağımızda olduğu bu çağda, gerçeği araştırmıyorsak, savlarımızın çürütülmesi çok kolaydır.

Aydınlık düşüncelere sahip olan herkesin, birbirine ya da başka kurum ve kuruluşlara devretmeden, severek üstleneceği başlıca sorumluluklardan biri, Yüce Türk Milleti’ni, Ölümsüz Önderimiz, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bizden istediği gibi, daha çok araştırmaya, okumaya yüreklendirmektir. Bunun ilk adımı ise, topluma bizzat örnek olmaktır…

Aslı DİNÇMAN
İzmir, 19 Şubat 2009

[1] http://www.tubitak.gov.tr/home.do?ot=1&sid=334