“SAKAT”, “ÖZÜRLÜ”, “ENGELLİ” SÖZCÜKLERİ ve KOMPLEKSLER

“Sakat” olmayı incitici zannetmemizin nedeni nedir?

“Engelli” türetilmeden önce hepimize “sakat” denilir, üstelik kıyamet de kopmazdı…. Eksik ya da yetersiz uzuv/aktiviteleri ifade eden bu sözcük; çok gerçek, bu nedenle de, hakkındaki önyargıların aksine, çok güzeldir. Çünkü kelime anlamı, farklı yönlere çekilemeyecek kadar somuttur.

Zaman ilerleyip, konuyla ilgilenenler arttıkça, “sakat” sözcüğü nedense kırıcı bulunmaya başladı ve “özürlü, engelli” kelimeleri türetildi. Yapı itibarıyla bu sözcükler, ait oldukları kişilere özür ve engeller yüklemeye başladılar. Bilinçaltı olarak onların arkasına sığınıldı. Böylelikle de, “Özürlü”, “Engelli” olundu.

Gözlerimiz görmüyorsa, “kör” oluruz. Çünkü, bakmayı bilenler için, “Görme engeli” yoktur…

“İşitme engelli” mi demek daha kırıcıdır, yoksa sadece kulakların duymadığını ifade eden “sağır” kelimesi mi?

Örneğin, halk oyunları topluluğu kurabilen kişilerin, kendilerine “işitme engelli” sıfatını yakıştırmaları, üzerinde ciddiyet ve titizlikle düşünülmesi gereken bir konudur. İster istemez akla şu soru geliyor: “İşitme engelli” olunmasına RAĞMEN halk oyunları oynanabileceğini sağlamlara kanıtlamak için mi “ENGEL” vurgulanıyor? Diğer deyişle amaç, halk oyunları oynamak değil, benimsenemediği için “kambur” haline gelmiş sakatlıklarla, kişilik savaşımı vermek mi?…

Kişi, kendini hangi konumda görmeyi arzu ediyorsa, o sıfatla anılmak ister. Ben bir spastik olarak, “Engelli” ya da “Özürlü”+ muamelesini kendime layık görmüyorum ve her yerde, her zaman, “Spastik/Cerebral Palsy’li” terimini kullanıyorum; alternatif sözcüğüm ise, “sakat”… Çünkü benim özgüvenim, “sakat”lığımdan etkilenmeyecek kadar sağlam…

Aslı DİNÇMAN
İzmir, 25 Haziran 2003