PANEL KONUŞMA METNİM -TASLAK-

İstanbul (1989)

P A N E L
KONUŞMA METNİ
(TASLAK)

Merhaba… Adım Aslı DİNÇMAN. 1973 yılında doğdum. Annemin çok
yakın bir arkadaşı olan Sevil abla, böyle bir toplantı yapılacağını söylediği zaman, sevinçten ve heyecandan havalara uçuyordum. Hemen oturdum ve bu notları hazırladım. Yıllardan beri, ümidini kaybetmiş, mutsuz insanlara yeniden hayatı sevdirmek istemişimdir. Çünkü spastik bir genç olarak özürünü tamamıyla aşmış, hareketlerini rahat kontrol edemese bile, düşüncelerini açıkça ifade edebilen biriyim.

Bu noktaya nasıl geldim? SEVGİYLE… Evet, annemin bana olan o bitmez tükenmez sevgisiyle geldim. İnanıyorum ki, diğer anne / babalar gibi bir annem olsaydı, belki de doktorların dediği gibi, devamlı yatan bir insan olurdum. Çünkü tanıdığım pek çok spastik çocuk, gerek üzerine çok fazla düşülmekten, gerekse kapasiteleri çok zorlandığı için hayattan bıkmış durumdalar ve bu nedenle hareketlerini de kontrol edemiyorlar…

Gelelim Türkiye’de özürlü insanlar için yapılanlara… HAYIR, HİÇBİR ŞEY YAPILMIYOR!… Biliyorum, şimdi hepinizin yüzünde sert bir ifade oluşuyor. “Ne kadar karamsar biri…” diyorsunuz. Hiç karamsar değilim, az bile söylüyorum… Rehabilitasyon merkezleri var, okullar açılıyor, olimpiyatlar düzenleniyor ama oralarda SEVGİ yok…

İnsanlar robot gibi hareket edip, özürlü çocuklara bağırta çağırta bir şeyler yaptırmaya çalışıyorlar. İlk örnek benim gittiğim rehabilitasyon merkezi… Zafer PINARER, okulumuzun müdürü, aynı zamanda da fizyoterapisti… İsterdim ki, şarkılar söyleyerek, şiirler okuyarak girsin odaya, çocukları neş’elendirsin… O zaman görecek ki, söylediklerini de daha iyi yapmaya çalışacaklar. Kendisi bana hep şikayet eder; “Beni senden başka kimse dinlemiyor…” diye… Eğer onlara biraz çocukça yaklaşabilirse, sanırım çok şey değişecektir…

Bence bir fizyoterapistin, hele özürlülerle çalışan birinin, her şeyden önce hayattan zevk alan bir insan olması gerekir. Çünkü siz, “Onu yap, bunu yap…” diye emir verirken işinizi, yaşamı sevmediğinizi ve çocuklara gönül vermediğinizi zaten belli edersiniz. Çocuk da sizi dinlemez… Gidip hareketi kendiniz yaptırmaya kalkarsanız, sizin sert ve otoriter davranışınıza karşılık olarak o da, istediğiniz egzersizi yapmamak için kendini daha çok kasar…. Ben spastik olduğum için fiziksel olayları çok iyi anlayabiliyorum. Bize sevgiyle yaklaşan, yumuşak konuşan insanların yanında kendimizi daha serbest bırakıyoruz. Zaten o zaman kasılmamız için bir neden kalmıyor ki… Nasıl insan kızdığı zaman sinirleri gerginleşir, bizim de gerginliğimiz vücudumuza, kaslarımıza yansıyor, olay bu… Bu vesileyle, fizyoterapistlerden rica ediyorum; biraz daha sevgi dolu olsunlar…

Gelelim diğer konulara…

EĞİTİM:

Ben, spastik çocukların gidebileceği bir eğitim kurumunun varlığına inanmıyorum. Okumak herkes gibi bizim de hakkımız. Kurulacak bu okullara sorunsuz öğretmenler yetiştirmek de gerekli ve çok önemli. Özürlü olmayanların gittiği ilk ve orta dereceli okullarda eğitim yeterli değil. Hele bu, özürlülerin okulu olursa… Bizim problemlerimizi anlayabilecek, gerektiğinde sevgi, özen ve sabırla yaklaşacak öğretmenlere ihtiyacımız var.

* * *
TOPLUMSAL SORUNLAR:

Biz toplum olarak meraklı insanlarız. Hele bu, bizden farklı hareket eden bir insanı görünce iyice artar ve rahatsız edici olmaya başlar. İnsanlar özürlülere dik dik bakıyor, garip sorular soruyorlar. Size başımdan geçen bir olayı anlatayım. Bir gün taksiye bindik. Annemle şoför başladılar konuşmaya… Şoförün başı arkaya dönük, “Bu çocuk neden böyle oldu?”, “Kardeşim lütfen önünüze bakar mısınız, araba kullanıyorsunuz…” “Ankara’ya götürdünüz mü, ……’e gösterdiniz mi?..” Çok yakın bir arkadaşım yanımızdaydı, en sonunda dayanamadı ve “Amca ne olur, yeter artık. Aslı herkesten daha mükemmel bir insan. Biz yedi yıldır onun nasıl hareket ettiğinin farkında değiliz. Sen bir dakikada nasıl fark ettin. Kapatalım bu konuyu, ben sıkıldım artık…” dedi. Diyeceksiniz ki, “Bir şoförün söylediğinden ne çıkar? Toplumu yargılama…” Ben aldırmıyorum ama diğer özürlüler çok etkileniyorlar. Bunu kendilerine yönelik bir aşağılama olarak algılıyorlar. İnsanlarımızı eğitelim. Nasıl Amerika’da sokakta tekerlekli iskemleyle dolaşan birine kimse dönüp bakmıyor, Türkiye’de de bunu başaralım. Herkes kendisiyle ilgilensin. O zaman daha rahat ve mutlu olacağız…

* * *

ANNE / BABALARA MESAJ:

Lütfen gerçekçi olun ve eğer çocuğunuz handikaplıysa onu toplumdan ve sosyal hayattan soyutlamayın. Ona yaşama sevinci verin. Özürünü nasıl sevebileceğini öğretin ve fazla da hayal kurmayın… Çünkü bir özürlünün, hele spastik bir çocuğun herkes gibi olması imkansızdır. Zaten bizler herkes gibi olmak istemiyoruz. Bence benzersiz bireyler olmak çok daha güzel, çünkü bütün insanlar birbirine benzeseydi, Dünya gerçekten sıkıcı bir yer olurdu… Sizden, özelliklerimizi ve yeteneklerimizi keşfetmenizi ve bunları topluma sunabilmemiz için destek vermenizi rica ediyoruz ki, bizler de insanlardan bir şeyler alabilelim ve güzellikler üretip onlara verelim…

Saygılarımla,
Aslı DİNÇMAN