İdeallerimize ne kadar bağlıyız? Daha basit bir ifadeyle, İDEALLERİMİZ VAR MI?
Bunlar, belki de hiç düşünmediğimiz sorulardır. Günlük hayatın kronikleşmiş hızı ve stresi içinde, salt HAYATTA KALMAYA programlanmış bireylerin varlığı kaçınılmaz görünmektedir çoğu zaman. Çocuklarımızın geleceği söz konusuyken, bizim gerçekleştirmek istediklerimizin ne önemi olabilir ki?
Gerçek ise tümüyle farklıdır. İdeallerimiz bizi yaşama bağlayan köprülerdir ve onları kaybettiğimizde, yaşamak için de hiçbir nedenimiz kalmayacaktır. O zaman ideallerimizi yadsımak için kullandığımız “Çocuklarımızı iyi yetiştirmek” gerekçesi de anlamını yitirecektir, çünkü HİÇBİR AMACIMIZ OLMAYACAKTIR…
Hiçbir yeteneğimiz ya da gönül verebileceğimiz konu yoksa, en zevkli, zevkli olduğu oranda da zor ideali, “KENDİ POTANSİYELİMİZ ÇERÇEVESİNDE EN İYİ EBEVEYN OLMA” idealini seçebiliriz… Aslında İNSAN YETİŞTİRMEK ya da yetişmesine katkıda bulunmak, seçilebilecek en harika ideallerdendir, ama yalnızca güçlülerin ve kendine güvenenlerin başarabilecekleri bir ideal…
İdealist olmak, bencillik değildir. Asıl egoizm, günün yirmidört saatini kimseye bir şey öğretmeksizin, salt kendimizin ve ailemizin hayatta kalması için sarf etmektir. Dünyada BİZİM dışımızda varolan milyarlarca insan ve onlar için gerçekleştirebileceğimiz sayısız yenilik vardır. Önemli olan, insanlığı ilgilendiren bu dâvâlardan birini ideal olarak seçmek ve İNSANLIK İÇİN de yaşayabilmektir…
Her ne kadar, evrensel olabildikleri oranda ideallerimizin değerleri artsa da, bazı amaçlarımız salt kendimize yönelik de olabilir. Bir dağ evinde yaşamak ya da Dünya turuna çıkmak vb… Önemli olan, isteğimizi gerçekleştirmek için çaba harcamak ve “OLAMAZ Kİ…” diye düşünmemektir…
İdeallerimizden vazgeçmek, bir anlamda ölümü seçmektir ve unutmamalıyız ki ölüler, (Söz konusu kişiler “ÇOCUKLARI” bile olsa) yaşayan insanlara yardım edemezler…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 31 Mayıs 1995