HERŞEYE RAĞMEN PROGRAMINA MEKTUBUM

İstanbul, 29 Eylül 1992

Sayın Herşeye Rağmen Programı Yetkilileri,

Ben Aslı DİNÇMAN. Ondokuz yaşında, spastik bir genç kızım. Hareketlerimi istediğim gibi kontrol edemediğim için okula kabul edilmedim. Okumayı beş buçuk yaşındayken annemden öğrendim. O bana herşeyden önce bir İNSAN olmayı, mutluluğun anlamını, üretkenliğin insana neler kazandıracağını ve SEVGİYİ öğretti. Eğer annemden bu felsefeyi almamış olsaydım, bugün bulunduğum noktaya gelemezdim. Annem bana bir insanın kolları ve bacaklarıyla değil; beyni, kalbi ve sezgileriyle İNSAN olabileceği görüşünü aşıladı. Yıllar boyunca okudum, okudum, okudum… Kendimi en iyi biçimde yetiştirmeye çalıştım.

Evet, kitaplar ve okumak,. yaşantımın vazgeçemeyeceğim bir parçası… Özellikle insan psikolojisine ilgi duyuyor ve bu konudaki eserleri okumaktan büyük zevk alıyorum. Kitaplarımın arasına oturduğumda, çevreyle bağlantım kesilir, o büyüleyici Dünyaya dalar giderim. İsmim söylendiğinde bile duymam çoğu zaman.

Bilgisayarım ise, en kısa tanımlamamla, elim/ayağım… O olmasaydı hemen hemen hiçbir şey üretemezdim. Bilgisayarımla neler mi yapıyorum? Neler yapmıyorum ki?… Bütün mektuplarımı ve makalelerimi onunla yazıyorum. Makale yazmayı gerçekten çok severim. Eğer yazılarımla insanlara güzel mesajlar verebiliyorsam ne mutlu bana…

Satranç sporunu çok küçük yaşta annemden öğrendim ve birçok arkadaşıma da ben öğrettim bu oyunu. Bazen ailemle kendi aramızda küçük turnuvalar düzenleriz. Ancak bugüne kadar annemi hiç yenemedim. Aslında bu oyunda yenmek ya da yenilmek önemli değil ama yine de bir kere olsun annemden daha iyi oyun kurmak isterdim doğrusu…

Boş vakitlerimde ise, (Pek boş zamanımın olduğunu söyleyemem, hatta çoğu zaman yirmidört saat yetmiyor bana) televizyonda ilgimi çeken programları izlerim ama yine de televizyon seyretmekten çok hoşlandığım söylenemez.

GERÇEK YAŞAM’da ancak hayatı ve insanları seven, ürettikleriyle başkalarına mutluluk verebilen bireylere yer vardır. Ben de bu inançla, insanlar ve insanlık için üretmeye, İNSANLAR VE İNSANLIK İÇİN YAŞAMAYA çalışıyorum. Elbette ki bunu başarabilmemdeki en büyük etken ailem ve onların bana sağladıkları imkanlar… En büyük dileğim, toplumdaki tüm ferdlerin benimle aynı imkanlara kavuşmaları. Bu, her insanın en doğal hakkıdır…

Ben özürlü bir gencim ama başarılarımın, özürlü insan olduğum için değil, SALT İNSAN olduğum için değerli olduğunu düşünüyorum ve şuna inanıyorum ki, toplumda özürlüler bir azınlık değildir ve kendilerini de öyle görmemelidirler. Toplumu özürlü ya da özürsüz, tüm insanlar oluşturur. Evet zihinsel engelli olabilir, görmeyebilir, duymayabilir, hareketlerimizi denetleyemeyebiliriz, ya da kollarımız ve bacaklarımız olmayabilir. Bunların birer özür olduğunu kabul etmiyorum. Gerçek özür; düşünüp de üretememek, gördüğünü yüreğinde hissedememek, işittiklerini dinlememek, beynini, kalbini ve vücudunu İNSANLAR İÇİN, İNSANLIK İÇİN kullanmamaktır. Bu bilinçle hareket ederek hep birlikte daha mutlu yarınlara ulaşmak dileğiyle…

Mektubumu bir şiirimle noktalamak istiyorum.

Özürüne yenik düşme!
Seni mutsuz etmeye çabalar.
İpleri verirsen eline,
Adamı çıra gibi yakar…
O senin bir parçan, iyi geçinmeye bak.
Zorlukları varsa, güzellikleri de var.
Yeter ki tebessüm eksilmesin dudaklardan,
HERŞEYE RAĞMEN GÜZELDİR YAŞAMAK…

Ben ve ailem sizleri konuk etmekten büyük mutluluk duyacağız. Bir gün çay içmeye bekliyoruz. Gelirseniz çok mutlu olurum.

Sevgi ve saygılarımla,
Aslı DİNÇMAN