Sabahları uyandığımızda, yüreğimiz yaşamanın o bitmez tükenmez coşkusuyla dolup taşarak, neş’eyle gökyüzüne bakar mıyız? Yoksa, sıkıntı ve üzüntüyle harcadığımız dakikaları istediğimiz an yaşamımıza ilave edebileceğimize emin olduğumuz için (!) problem yaratarak mı “Merhaba!” deriz yeni güne?…
Bizlere mutluluk ve neş’enin, çocukluk yıllarına ait, basit birer avuntu olduğu öğretilmiştir. Ciddi ve kendini bilen erişkinlerin de bu öğreti doğrultusunda asık suratlı, yaşama karşı düşmanlık besleyen ve daima mutsuz/neş’esiz görünmesi gereken kişiler olmaları beklenmektedir. Üstelik, günlük yaşamda böylesi önemli problemler varken, neş’elenmek de bir anlamda çılgınlıktır.
Fert, toplumdaki “GENEL KANI” olan söz konusu baskıya tek başına karşı koyamadığı zaman psikolojik açıdan çeşitli sorunlar ve bunalımlarla birlikte yaşamak zorunda kalmaktadır. Doğal dürtüler olan neş’e ve mutluluk benimsendiğinde ise, kısa süreli kişisel huzur ve mutluluğun ardından etkisini göstermeye başlayan, “TOPLUM TARAFINDAN DIŞLANMA KORKUSU”, zamanla bireyin sosyal yönünü köreltmekte; uyum sağlamak amacıyla ortama göre farklı davranma, samimiyetsizlik, yapaylık, ferdin özelliklerine aykırı davranışların varlığı vb. olumsuzluklar nedeniyle de, ikiyüzlülüğe yöneltici faktör haline gelmekte ve kişiliği zedeleyerek, ruh sağlığını bozmaktadır.
Sorunsuz bir yaşamın çekiciliği yadsınamaz. Ne var ki, bu düş
gerçekleştiğinde, bizleri çıldırtacak tekdüzeliklerin olmayacağını savunmak da olanaksızdır. Herşeyin yolunda gitmesi, belki birkaç yıl rahat etmemizi sağlayacaktır ama sonra, aklımızı kaçırmamak için savaşım verecek olgular aramaya, daha değişik ifadeyle UĞRUNDA MÜCADELE VEREBİLECEĞİMİZ SORUNLARIN PEŞİNE DÜŞMEYE BAŞLAYACAĞIZ…
Gerçekte en büyük sorun, “SORUNLARI” sorun olarak görmektir. Sabahları asık bir suratla, uyuklayıp/sızlanarak mı; yoksa, doğan her yeni gündeki olumlulukları keşfederek ve varolmanın tadını çıkararak mı daha sağlıklı bir ruh ve bedenle savaşabiliriz olumsuzluklara karşı?
Güneş her sabah yeniden doğar… Bulutların, rüzgarın, yağmurun ya da kasırganın varlığı bu gerçeği değiştiremez. Bildiğimiz bir realiteyi yadsımak ise bize sadece acı, umutsuzluk ve düşkırıklığı getirir. Eğer Güneşi görmek istiyorsak onu, BENLİĞİMİZDE HİSSETMEMİZ yeterlidir…
Yaşamda sahip olduğumuz tek şeyin mutluluk, neş’e ve varoluş sevinci olduğunu, acı deneyimlerle öğrenmektense, her insana armağan edilmiş olan bu kavramlara şimdiden dört elle sarılalım. Gökyüzündeki Güneş buluta girebilir ama içimizdekinin parlaklığını hissetmek her zaman ve her koşulda bizim denetimimizdedir…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 20 Nisan 1995