Hiçbir solak, aksi yönde baskı görmedikçe, sağ elini kullanmaya yönelmez… İnsanoğlunun doğal eğilimi, güçlü olduğu alanda aktivitede bulunmaktır. Bu eğilim, verimliliği sağlar, verimlilik başarıyı getirir, başarı mutluluk verir, mutluluk ruhu doyurur… Ruhu doymuş bireylerden oluşan toplumlar da, sağlıklı, üretken ve bağımsızdırlar…
Oysa, özellikle de fiziksel engel söz konusu olduğunda, “GÜÇLÜ YANLA ÜRETME” içgüdüsü çoğu zaman bastırılır. Bu nedenle, engelli olmayanlarla aynı koşullarda çalışma ya da yarışma isteği de azalır.
Engelliler neden, çoğunlukla kendi aralarında yarışır/yarıştırılırlar, hiç düşündünüz mü?
■ Güçlü yanlarıyla üretmeye cesaretlendirilemedikleri için…
■ Reddedilmekten olduğu kadar, kayırılmaktan da uzak, gerçek eşitliği arzu edebilecek güçlü bir karakterin temelleri atılamadığı için…
■ Başarısızlığı -hatta başarısızlık olasılığını dahi- doğallıkla karşılayabilecek özgüven kazandırılamadığı için…
Çocuk/genç,, çalışma ve yarışmalarını sadece “kendi gibi” engellilerle gerçekleştirdiğinde, zorunlu olarak “ENGEL” ön plana çıkar ve “Engele Rağmen” kalkanının arkasına sığınılabilir. Böylelikle, diğerlerinden daha başarısız olsa dahi, “ENGELİNE RAĞMEN BİR ŞEYLER YAPMA CESARETİ GÖSTERDİĞİ İÇİN” kahraman ilan edilebilir. Zaten bu mantıkta önemli olan tek şey de, bir yolunu bulup engelliyi kahraman olarak göstermektir…
Hatırlayalım ki; başarısızlığın olmadığı bir dünyada, başarı kavramının da içi boş kalacaktır… Güçlü yanıyla üretmek yerine, engeline rağmen kendini kanıtlamaya çalışan engellilerin, gerçek anlamda mutlu ve üretken olmaları çok zordur.
***
Oysa güçlü yanımızla ürettiğimizde, “Engele Rağmen” kalkanına gereksinim duymayız. Çünkü o zaman, yaşamda herkesin, farklı alanlarda yetersizlikleri olduğunu gerçekten görebiliriz. Böylelikle de, eşitlik duygumuz sağlıklı kalır ve engelimizi, “mazur görülme aracı” haline getirmeden, ne başarabiliyorsak, elimizden gelenin en iyisini yapmayı hedefleriz.
Engelli olalım ya da olmayalım, idealimiz, güçlü yanımızla üretmek ve kendimizi ne eksik, ne de üstün hissetmeden, yaşamı paylaşmaktır…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 30 Ocak 2009