İzmir, 07.09.2005
Sayın
Doç. Dr. İsmail TUFAN,
Engelliler ve Dostları Kulübü İnternet sitesinde yer alan makalenizi ilgiyle okudum ve birbirine yakın düşünceleri paylaştığımız için sizinle bağlantı kurmak istedim. Makalenizle ilgili düşüncelerimi yazmak istiyorum.
………………………………………………………………………………………..
“Engelliliğin, hastalık sınıfında değerlendirilmesi”, engellilere yönelik yalıtım çabasının temel gereklerinden biridir. Eğer -doğru yetiştirildikleri takdirde- engellilerin de sağlıklı kişiler olarak toplum dinamiğinde etkinlik sağlayabilecekleri benimsenirse; onların önüne kasıtlı değilse bile bilinçli olarak koyulan bariyerlerin de kaldırılma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bu da, kolay kolay göze alınamayacak, köklü bir reformu gündeme getirecektir.
Entegrasyonun, misyon olması mümkün değildir. Çünkü söz konusu kavram, engellilerin toplum dışı olduklarını baştan kabullenen, sonra da bu kabule “yapay savaş” açılmasını emreden bir dayatmadır. Diğer bir ifadeyle, gerçekte asla benimsenmeyen, fakat benimsenmediği açıkça itiraf da edilemeyen bir grubun topluma yamalanmasının imkansızlığına verilen ad, “ENTEGRASYON”dur. Gerçek amaç, İZOLASYON olduğuna göre; onlara sağladıkları hizmetlere rağmen, modern toplumlarda engellilerden uzak durulması da olağan karşılanmalıdır.
Aşağıda, makalenizden alıntıladığım bir bölüm yer alıyor:
“Engellilerin topluma entegre olmalarına engel teşkil eden durumlardan bazıları şunlardır:
* Kamu taşıtlarından yararlanma olanakları neredeyse hiç yoktur.
* Bakım ve yardımlar, onları özgür vatandaş yapmak yerine, kurumlara
bağımlı hale getirmektedir.
* Rehabilitasyonlar, terapiler ve diğer tıbbi girişimler,
engellileri “engelsiz gibi” olmaya zorlamaktadır.
* Engelliliğin tamamen önlenebilir olduğu düşüncesi yaygınlaştıkça,
engellilere toplumun bakışı olumsuzlaşmaktadır.
* Eğitim olanaklarından yeterince yararlanamamaktadırlar.
* İş hayatından dışlanmaktadırlar (Heiden 1996; Thimm 1994).”
Özellikle işaretlediğim iki madde, engellilerin “ENGELSİZ OLMALARI”, hatta, “ENGELLİLERSE YAŞAMAMALARI GEREKTİĞİ” yolundaki bilinçaltı sabitfikrin olağan sonucudur. Bu alt mesajın engellilerde yarattığı psiko-sosyal patlama da, “KENDİNİ KANITLAMA SAPLANTISI” olarak ortaya çıkmakta, bu da engellilerin etkili yaşayarak, toplumla bütünleşmelerini engellemektedir.
Mimariden ulaşıma, eğitimden iş hayatına kadar, açıkça ifade edilemese de, asla gizlenemeyen bir “ENGELSİZ İNSAN BEKLENTİSİ” göze çarpmaktadır. Böyle olunca da, engelliler için yapılması “zorunlu olan” her şey, gecikmeli ve zorlama olarak gerçekleştirilmektedir.
Çözüm nedir? Çocukluktan itibaren toplumdaki her ferdin sakatlara ve sakatlık kavramına bakışının yenilenmesi… Sakatlık, doğal olmayan ve toplumla bağdaşmayan bir olgu olarak görüldüğü sürece, entegrasyon masalları anlatılmaya devam edilecek ve engellenenler, asla sakatlıklarıyla özdeşleşemeyecek, dolayısıyla da toplumda etkin olamayacaklardır…
………………………………………………………………………………………..
Saygılarımla,
Aslı DİNÇMAN