Ağustos ayı, Türk Ulusu’nun şanlı tarihinde “ZAFERLER AYI”dır. Türk’ün askeri stratejilerle yenilmesinin olanaksızlığını tüm dünya, özellikle de sömürgeci devletler görmüş ve kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Vatan uğruna hala şehit verirken, askeri tarihimizle gurur duymak ve aziz şehitlerimizle, gazilerimize olan gönül borcumuzu her fırsatta dile getirmek, elbette ki en doğal hakkımız ve sorumluluğumuzdur.
Ancak, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün idealindeki Türkiye düşünüldüğünde, ister istemez şu soru da akıla geliyor: Sevgili Önderimiz acaba bizden yalnızca gururlanmamızı ve minnettar olmamızı mı beklerdi?
ATATÜRK diyor ki:
“Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.”
İnanıyorum ki, Büyük Önder bu sözü, İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında söylediği için özellikle ekonomiye vurgu yapmıştır. Bizim almamız gereken mesaj ise, sadece ekonomik zafer beklentisiyle sınırlı kalmamalıdır…
Örneğin, şair Halim YAĞCIOĞLU, “ATATÜRK’TEN SON MEKTUP” şiirinde bu konuyu, gerçek ATATÜRKÇÜ düşünce ışığında ele alır. İşte, sevgili önderimizin düşüncelerini çok iyi yansıttığına inandığım o güzel şiirin son dizeleri:
“Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla / Bilime, sanata varılmaz, rezil dalkavuklarla / Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister / Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter! / Mustafa Kemal’i anlamak, aldatmak değil, / Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil…”
Şu soru sorulabilir: “Bugün, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeleri ve çağdaş uygarlık yolunda yükselmek bir yana; somut çabalarla çağların gerisine götürülmek istendiğini göre göre, tarihimizle gururlanmak dışında bir seçeneğimiz kalmış mıdır?” Zaten bedhahların amacı da, bu sorunun esaretine düşmemiz…
Kendimizi -bilinçaltında- zayıf, aciz, çaresiz ve işlevsiz hissetmemiz için gereken ortam hazırlanıyor. Çünkü o zaman elimiz kolumuz, zihin ve yüreğimiz kıskıvrak bağlanacak. Böylelikle de hain emellerini hiçbir engelle karşılaşmadan gerçekleştirebilecekler…
Artık bu, çok iyi bildiğimiz oyunu bozmalıyız… Elbette ki en ideali,
BİRLEŞİP ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE IŞIĞINDA HALKIN YARARLANABİLECEĞİ ÇALIŞMALAR YAPMAK… Ancak, koşullar izin vermiyor ve bir araya gelemiyorsak dahi, bireysel olarak elimizden geleni yapalım. YETER Kİ, NE KADAR KÜÇÜK GÖRÜNÜRSE GÖRÜNSÜN, ATATÜRK’ÜN YOLUNDA, SOMUT BİR ŞEYLER YAPALIM… Çünkü bedhahlar, kendi yollarında hiç duraksamadan ilerliyor ve söz değil, iş üretiyorlar…
Askeri zaferler, tarihimizdeki altın yapraklardır. Ancak TARİH, GEÇMİŞ’TİR… Dün ile öğünmek, bizi asla rehavete sürüklememelidir. UNUTMAYALIM Kİ, YARIN KIVANÇ DUYACAKLARI BAŞARILARIN TEMELLERİNİ BUGÜNDEN ATAMAYANLAR, GEÇMİŞİN ZAFERLERİYLE TESELLİ BULMAYA ÇALIŞIRLAR…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 07 Ağustos 2008