1. Sahne:
Anne, baba ve 15–16 yaşlarında iki gençten oluşan bir aile, Pazar kahvaltısı yapmaktadırlar. Çocuklardan biri spastik engellidir ve tekerlekli sandalyesinde oturmaktadır. Anne çay bardaklarını doldururken, “Sürpriz ziyaret, bugün …” der.
BABA: Karar verdiniz demek.
ANNE: Gerek var mı bilmiyorum ama Duygu çok istedi. ”Bu benim için de, herkes için de bir deneyim, bir sınav…” diyor.
BABA: Hem de ne sınav !… Karakoldakiler şok geçirecekler ama…
ANNE: Engelliler tanınmıyor, engelin ne olduğu da bilinmiyor. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp… Bütün engelliler sık sık dışarı çıksalar, herkes onlarla iletişim kurmaya alışır. Böyle sürprizlere de gerek kalmaz.
—————-
2. Sahne:
(Üsküdar… Annesi, Duygu’nun tekerlekli sandalyesini, karakola doğru sürmektedir.)
ANNE: Duygu, ben sizi uzaktan takip edeceğim.
Duygu değişik ve ağır konuşma tarzıyla cevap verir:
“Taaamam annneciğimm, baaakk ggööreceeeksinn, müüüthişş biiir günn geeeçiiireceeeğiz.”
—————–
3. Sahne:
(Karakol önü. Annesi kızına el sallayıp hemen oradan uzaklaşır.)
Duygu, kapıdan seslenir: Meeerhaabaa… (Cevap yok, tekrarlar…)
İçeriden iki polis memuru çıkar.
“Ah! Canım, ne oldu? Ailen nerede?”
“Meeerhaaba dedimm. Adıııım Duuygu. Aaddresimiiii sööyleseeem, eve döönmeeeme yardııım…”
“Ah! Canımm, dur sen yorma kendini… Biz şimdi anneni buluruz…”
“Beeeni dinnnler miiisinizzz?”
“Hah canım ne istiyorsun?”
“Taaanışalımmm mı önnce? Adıııım Duuuygu. Meeerhabaa.” (Elini uzatır polislere)
(Polisler, elini iki avuçlarının arasına alıp, sıkarlar) “Mer-Ha-Ba, Mer-Ha-Ba…”
“Beeen sizi gaaayet rahaaat anlııııyorummm, heceeelemenizeee gerekk yokkk. Konuuuşşşurken de yorulmmuyooooorum. Saaadece spastikkk ennngelliyimmmm. Yaniii hareeeketlerimi ve konuuuuuşşşmamıııı issstediğimmm gibiii denetleyemiyorummmm. Zekâmmmda birrr sorunnn yoook… Bizzzzzz Eminönüüüü’nde oturuuyoruz. Ricaaa etsemmmm, eve döneeeerkennn yardııııım eder miiiisiiiiiniz?”
(Bunları üç kere tekrarlaması gerekir ama sonunda anlaşmayı başarır)
Bayan polis, Duygu’nun konuşma arzusunu görünce, anlamaya çalışmaya karar vermiş, karar verince de, anlaması kolaylaşmıştı…
“Burası Üsküdar. Eminönü’ne ancak vapurla geçebiliriz.” diyerek, arkadaşına şaşkın bir şekilde bakar. Neye uğradıklarını şaşırmışlardır. İki memur, içeriye girip bu sıra dışı durumu amirlerine açıkladıktan sonra, Duygu’nun sandalyesini iterek, İstanbul sokaklarında dolaşmaya başlarlar.
—————
4. Sahne:
Kaldırımlarda rampa olmadığı için, güçlü kuvvetli iki polis dahi, tekerlekli sandalyeyi indirip çıkarırken çok zorlanmaktadırlar. Aralarında konuşurlar:
1. Polis: Niye bu kadar yüksek bu kaldırımlar?
2. Polis: Çevremizde az engelli olunca, herkesi sağlam zannediyoruz…
1. Polis: Yaşayınca anladık ne kadar zorluk çektiklerini…
Duygu araya girer: “Birrrr dakikaaaa… Kanlı gözyaşşşları döööökmeye geeeeeerek yokkk. Hayatttt herrrkes içinn ayrı alannnnlarda zorrr. Siziiin de messsleğiniz hiççç kolaaay sayılmazzz…”
İki polis bu anlayışlı yaklaşımdan hoşnut, bu kez kendi dertlerinden dem vurmaya başlarlar…
——————–
5. Sahne:
(Vapurun içi, kalabalık.)
Boş bir yer bulurlar. Duygu cam kenarına yakın durmak ister.
(Tekerlekli sandalyesini, yaklaştırabildikleri kadar cama yaklaştırırlar ama yolculara arkası dönüktür…)
Duygu: “Sannndalyemi yannn çeviiiiirebilirseniz, hem dışarıyııı, hemm de içerideki yooolcuları rahattt görürümmmm. Benn içe kapanıkkk yetiştiriiiilmediğimm içinn, insanları çoook severimmm; göz göze gellldiğimizde, gülümseyerek selammm verrrmek isterimmm.”
Polis memuru, merakla sorar: “Bu kadar sosyal olduğunuzu ummazdım. Kalabalıktan ve bakışlardan rahatsız olmaz mısınız?”
Duygu: “Rahatsızzz olan engelllilerrr var tabiiii ama onlaaar, engelli olmayı bir trajedi haaaaline getirenlerrr… Ailemmm benim ennngelimi hiç dışlamadııı. Zorunlulukkk nedeeeniyle kabullenerek, bir yaşama engeli halineee dee getirmediii. Bu nedennnle bennn de engelimle bütünleştimmmm. Kompleksiniz yoksaaa kalabalıkkk ve bakışlarrr sizi rahatsız edemezzz. Ben spastiğim… Görünüşümmm, harekketttlerimmm, konnnnuşşmam farklı; tabii ki dikkattt çekeceğimmm… Rahatttsız olmak ya da oooolmamak, benimmm seçimime bağlıdırrr…”
(Karşıda oturan, beş-altı yaşlarında bir çocuk, gözünü dikmiş ısrarla Duygu’ya bakar. Çocuğun annesi, “Bakma ona…” diyerek, oğlunu dürtükler. Polis memurları da rahatsız olurlar.) Duygu: (Espri yapmadan duramaz) “Yanımmmmda iki polis memuruuu, bir kelepçemmm eksik vallaaa… Tabii bakar milletttt…”
Devam eder: “Bakınnn annenin bu yapptığı, yanlışşş… Ben onun yerinnde olsammm, ‘Bakma !’ diyeceğime, ‘Gel, merrrhaba diyelimmm, ablayla tanışalımmm.’ derim. Bakkkma demek, görrrme demektir… Oysa engelliler görrrrmezden geliniiiirse, sorunnnlarımıza nasıl çözümmm üretileebilirrr?
———————–
6. Sahne:
Rıhtım… (Duygu ve polis memurları, mimari engeller nedeniyle zorlanarak da olsa, vapurdan inerler.)
O sırada arkalarından bir ses: Kızımla seyahat nasıldı?
(Duygu’nun annesi gülümseyerek polislerin yanına gelir. Teşekkür ve tanışma cümleleri…)
Polis memurları (Mahçup): Biz spastik engellileri hiç tanımıyormuşuz maalesef. Bu konuda çok şey öğrenmek gerekiyor. Arada sırada yine Duygu Hanımı bizim karakola getirebilir misiniz?
Duygu: Tabii gelirizzz değilll mi aaanneciğim?
Annesi: Biz de geliriz; sizi de bekleriz. Buyurun telefonumuz… Hadi şimdi eve dönelim.
(Anne-kız, konuşa konuşa evlerine doğru uzaklaşırlar…)
SON
Öykü: Aslı Dinçman (Süper Spastik)