Son günlerde medyada sürekli olarak, tren kazasında kolunu ve bacağını kaybeden yirmi yaşındaki Şafak PAVEY ile ilgili haberler yayınlanıyor. Ben de yazılanların özünden yola çıkarak, “SAKATLIK” olgusu hakkında yeni fikirler ürettim; şimdi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yaşamı yanlış yerde aramak insanoğlu başlıca yanılgısıdır. Onu bazen duyu organlarımızda, bazen kaslarımızda, bazen cinselliğimizde, parada, mal-mülkte ve daha birçok ilgisiz yerde zannederiz… Oysa yaşam, beynimizle yüreğimizin içindedir…
Şafak’ın geçirdiği kazadan sonra da herkes büyük ve görkemli bir serüven olan yaşamı, kaybedilen bir tek kol ve bacağa sığdırıyor ve üstü kapalı da olsa, pırıl pırıl bir genç kız için dünyanın sonu getirilmeye çalışılıyor. Bu sadece umutsuzluk mesajlarının değil, masum moral takviyelerinin de sorumsuzluğu… Çünkü moral vermeye gereksinim duymak, ortada bir sorun olduğunu kabullenmektir ve aynı psikoloji özürlüye de yansıyacaktır.
Sırf bu yüzden bir arkadaşlığı bitirdiğimi anımsıyorum. Beni hiç tanımadığı için sürekli olarak yaşamın güzelliklerinden bahsederdi; sanırım onları çok daha yoğun hissedebildiğimi de anlayamamıştı…
Aslında özüre yaklaşım sakat olmayanlara henüz çocukluk yıllarında empoze edilir. “AMAN SOBAYA YAKLAŞMA! ELİN YANAR, SONRA PARMAKLARINI KESERLER…”, “DİKKAT ET, GÖZÜN KÖR OLUR…”, “AŞI YAPTIRMAZSANIZ ÇOCUĞUNUZ ÇOCUK FELCİ GEÇİRİR, HAYATINI YAŞAYAMAZ…” Sonra da sakatlara önyargılı yaklaşıldığından bahsediliyor…
Ne yapıyoruz biz?… Bunları duyan birinin ne sakatları, ne de olası sakatlığını benimsemesi mümkün değildir, olsa olsa kabullenir…
Kabullenmek ve benimsemekten söz ettim. Bugüne dek hep özüre “Katlanmak” vurgulandı. Özürlülerin çoğu, sabırlı olmak gerektiğine değindiler. Ben asla sakatlığımı kabullenmedim, çünkü onu seviyor ve benimsiyorum. Bana getirdiği tüm kısıtlamalarla seviyorum, çünkü O BANA AİT BİR ÖZELLİK. İnsan karaciğerini, böbreğini kabullenmeyi düşünür mü? İşte spastik olmak da benim için öyle bir şey…
Yapmak istediğiniz her şeyi özürlü olsanız da, olmasanız da sadece beyin ve yüreğinizle yapabilirsiniz. Dansetmek mi? En güçlü ritim duygusu beyninizdedir, üstelik geliştirilme imkanı da sınırsızdır… Yürümek mi? Fikirler her zaman bacaklardan daha uzağa gidebilir… Ve, sevmek için gereksinim duyulan tek organ, sağlam bir yürektir…
Diyebilirsiniz ki, “Sen dünyaya gözlerini özürlü olarak açtın, kendini bildin bileli spastiksin…” Hiç fark etmez… İlke aynıdır: YAŞAM BEYNİMİZLE YÜREĞİMİZİN İÇİNDEDİR… Eğer çocukları bu doğrultuda yetiştirebilirsek ve kendimiz de bunu benimsersek, bedensel özürler kapımızı çaldığında davetsiz ve can sıkıcı bir misafir gibi değil, sevdiğimiz bir dost gibi karşılayabiliriz…
Şafak ne yapacak? Eğer çevresindekilerden etkilenirse yaşamı bir sağlam kol ve bacak, bir de protez uzuvlara sığdırmaya çalışacak, tabii bunu başaramayacak; etkilenmezse sağlam Şafak olarak yaşamayı sürdürecek, çünkü YAŞAM ONUN BEYNİYLE YÜREĞİNDE OLACAK… Benim izlenimlerime göre Şafak kendini bedeniyle sınırlayacak “Özürlü” bir insan değil…
Sana tüm yaşamında başarılar diliyorum sevgili Şafak… Dikkat edersen birçok kişi gibi, “Yeni yaşamında” demedim, çünkü biliyorum ki sen yine aynı insansın…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 11 Haziran 1996