Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde, Fransızca kökenli “Travma” kelimesinin karşılığı “Sarsıntı” olarak veriliyor. Arama kutucuğuna “Sarsıntı” yazıldığında ise, altı farklı açıklama çıkıyor karşımıza:
sarsıntı isim
1. Sarsılma işi, birden sallanma: “Bu sarsıntı ile başından fırlayıp yerde tekerlenen kasketini kovaladı, tekrar başına geçirdi.” H. Taner.
2. Titreme, titreyiş: “Başını sırasının üstüne saklamış, omuzları hafif sarsıntılarla titriyordu.” R. N. Güntekin.
3. Deprem.
4. Deprem sırasındaki yer hareketlerinin her biri: “İkinci sarsıntıda evlerin tümü yıkıldı.”,
5. Mecaz Bir kişi, toplum, kurum veya kuruluşun dengesini etkileyen, beklenmedik olumsuz değişiklik: “Bu olgunluğa erişen toplumlar ise her türlü sarsıntıları en az zararla atlatırlar.” N. Cumalı.
6. Ruh bilimi Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan durum, sadme, travma.
Açıklamalardaki ortak özellik, “TRAVMA” sözcüğünün olumsuz durumları ifade etmek amacıyla kullanılması. Demek ki, şöyle bir cümle kurarsak, mantıklı olamaz: “OKULDAN BAŞARIYLA MEZUN OLMAK, ÖĞRENCİLERDE TRAVMA YARATTI…”
İnsanlığın ortak değerlerine ilişkin ilerlemeler de, travma kapsamına girmez. Örneğin, telefonun icadı ya da kullanılmaya başlanması, bir toplumda sarsıntı yaratamaz. Travma yaratacak şeyler ise, zaten toplum tarafından benimsenmez.
“ATATÜRK DEVRİMLERİNİN TÜRK MİLLETİ’NDE TRAVMA YARATTIĞI” sanrısının, ABD’nin bir yayın organında yapılan röportajda dile getirilimesi, içten ve dıştan, ATATÜRK CUMHURİYETİ’ni yıpratmaya yönelik çaresiz çırpınışlardan biridir.
İster adım adım, isterse dev bir adımda gerçekleşmiş olsun, “GELİŞME”nin söz konusu olduğu hiçbir konuda “TRAVMA” sözcüğü kullanılamaz. Bir ulusun -dış güçler tarafından gerisinde tutulmaya çalışıldığı- asırları bir hamlede aşmasını sağlayan büyük devrim nedeniyle “SARSINTI” geçirdiğini iddia etmek ise, akıl ve mantık dışıdır.
Bu konuda, Türk Devrim Yasalarını okumaktan çok daha pratik ve herkesin yapabileceği bir gözlem, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün halkla birarada çekilen fotoğraflarına, açık yüreklilikle gözatmaktır. Büyük Önderle birlikte olmanın gurur ve mutluluğunu bakışlardan okuyamayanlar, ya “GÖNÜL KÖRÜ”dürler, ya da gerçeği görmek istemiyorlardır…
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞ FELSEFESİNİ İÇEREN ATATÜRK DEVRİMLERİ; ULUSUMUZUN ÇAĞDAŞLIK YOLUNDA, SÖNMEYECEK BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞMUŞTUR VE SONSUZA DEK PARLAYACAKTIR. IŞIĞIYLA GÖLGELERİ DAĞITACAK OLAN BU GÜNEŞİ SÖNDÜRMEYE HİÇ KİMSENİN GÜCÜ YETMEYECEKTİR…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 03 Temmuz 2008