Potansiyel, insanoğluna verilen en görkemli armağandır… İlk çağlardan itibaren bu harikulade kaynak kullanılmaya başlanmış, değeri her fırsatta dile getirilmiş, daima onunla övünülmüştür.
Ne var ki, yine doğamızda varolan bir özellik nedeniyle, sahip olduğumuzu değerlendirmek yerine, onu ya olduğundan çok daha düşük kapasiteyle kullanmakta, ya da potansiyelimizde varolmadığı halde bazı yetenekleri, yama gibi eklemeye çalışmaktayız.
Sorunun başlıca kaynağı, “Üstün Olmak” yerine, “Üstün Görünmeyi” seçmemizdir. Evrende gelişime en elverişli canlı, İNSAN’dır, ne var ki, gelişim önemli oranda kişisel çaba gerektirmektedir. Oysa, en tembel canlılardan biri de yine İNSAN’dır ve ideale ulaşma sürecini uygulamak için gereken çabayı harcamaya ne niyeti, ne sabrı, ne de enerjisi vardır…
Potansiyellerini olduğundan daha alt düzeyde zanneden ya da bilerek öyle gösterenler ise, çoğunlukla korkaktırlar. Büyük projelerini ve ideallerini içlerine gömerler. Üstün yetenekli olsalar bile yaratıcılıkları sınırlıdır, çünkü başarısızlık endişesi, o büyük güçlerini eritip, yok etmektedir. Aşırı ve doğallıktan uzak alçakgönüllülükleri nedeniyle, “BUDALA” olarak ün salarlar.
Kendilerini “DÜNYANIN MERKEZİ”, “BÜYÜK ADAM” zannedenlerin ise en büyük sorunları, DÜNYANIN MERKEZİ OLMAMALARIDIR… Benliklerini reddettiklerinden, çevrelerindeki insanları da aşağılarlar. Sınırlarını bilmedikleri için, tüm girişimleri ayrı bir fiyaskoyla sonuçlanır. Hatalarından ders almadıkları gibi, başarısızlıklarının bedelini de başkalarına ödetmeye çalışırlar.
Şanslı insanlar, sınırlarını bilenlerdir… Yeteneklerini ve yetersizliklerini tüm doğallıklarıyla ortaya koyarlar. Hayatları “YAPABİLİRİM…”, “BELKİ YAPABİLİRİM…” ya da “KESİNLİKLE YAPAMAM…” sözcükleri üzerine kurulmuştur. Gerçekten “İyi” oldukları konularda gereksiz alçakgönüllülük gösterilerine girişmezler, beceriksizliklerinde ise doğal ve şakacıdırlar.
Oysa çoğumuz, “YAPAMAM…” demekten öyle korkarız ki, sonunda yapamayacağımız halde üzerimize aldığımız sorumluluklar bir çığ haline gelir ve altında eziliriz… Bu durumdayken bile hala, “BİRAZ DAHA VAKİT OLSA YAPABİLİRDİM…” diyerek kendimizi aldatmayı sürdürürüz…
Sınırlarımızı bilmek ya da bilmemek, yaşamın her alanında etkisini göstermektedir. Hiç yeteneği olmadığı halde yazı yazmaya özenen bir esnaf toplumda hayret uyandırır. Onu eleştirmemize rağmen, bizler de çoğu zaman farklı davranmayız ve böylelikle çok başarılı, üretken bir yazar olmak isterken; müşterisine özen gösteren, iyi bir esnaf olma şansını da kaçırırız…
İyi yapabileceklerimizle ilgili önemli deneyimlerin tadını çıkarabilmek için neyi nereye kadar geliştirebileceğimizi bilmek zorundayız. O zaman, bir ömür vererek bile gerçekleştiremeyeceğimiz düşler yerine, özümüzde varolan ve gelişmeyi bekleyen nitelikleri keşfedecek, “OLMAK İSTEDİĞİMİZ HAYAL”le değil, “OLDUĞUMUZ GERÇEK” ile gurur duyabileceğiz…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 24 Nisan 1995