08 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü tüm dünya ulusları gibi; Türk kadınları, genç kızları, ATATÜRK’ümüzün izinde bilinçli, inançlı ve güçlü bireyler olarak, bizler de kutlayacağız.
Kutlayacağız, ama nasıl?
Töre cinayetlerine neredeyse her gün kurbanlar verilirken mi?
Köylerimizde erkekler, Yirmi Birinci Yüzyılda hâlâ kuma getirirken mi?
Kırsal kesim kadını hâlâ karnında/sırtında bebesiyle tarla çapalarken mi?
Aile içi şiddet uygulayan okumuş erkeklerden, eğitimli kadınlar dahi nasiplerini alırken mi?
Yurdumuzun dört bir köşesinde kadınlarla ilgili çelişkiler yaşanırken mi?
Anadolu kadını, çektiği sıkıntıların, verdiği yaşam mücadelesinin karşılığını almaz mı? Elbette alır… Akşam, çocuklarının “ANAM !…” diyerek boynuna sarılmaları, eşinin gülümseyerek, “Eline sağlık hanım…” demesi kâfidir. Yeter ki erkek bunu düşünebilecek kadar ince fikirli ve önce kendine karşı saygılı olsun…
Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var: Başarılı, bilgi ve kültüründen emin, kendini aşmış Türk Kadını… “BİLGİ” ve “KÜLTÜR” kelimelerini kullanmaktaki amacım, akademik öğrenimin gerekliliğini vurgulamak değildir. Zira “Diplomasız bilgeler” olduğu gibi, “Diplomalı kara cahiller” de olabilir.
En iyi öğretim kurumlarında ya da dört duvar arasında… Zaman ya da mekânın hiçbir önemi yoktur. Yaşamın temel ilkesi; her türlü olumsuzluğa ve engele rağmen, kendi kendini yetiştirebilmektir…
Günümüzde, Türk Kadını’nın ulaşmak zorunda olduğu nokta nedir, ne olmalıdır? Önderimiz ATATÜRK’e kulak verelim. Bizi 82 yıl öncesinden uyarıyor:
“Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, peştamal veya buna benzer bir şeyler sararak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır.”
(1925 İnebolu gezisinde örtünen kadınlarla ilgili…)
Uygarlık öyle büyük bir hızla ilerliyor ki… ATATÜRK’ün, Türk Ulusu’nun gelmesini istediği yer, büyük önderin tanımlamasıyla, “Muasır medeniyetler seviyesi”dir. Kadınlarımız da uygarlığın gerektirdiği şekilde, ŞEKİLCİLİĞİN ÖTESİNE GEÇEREK, tüm insanlığa yararlı olabilecekleri alanlarda kendilerini yetiştirmelidirler…
BUGÜN ÜLKEMİZDE, BAŞKALARININ DAYATTIĞI SİMGELERİ KENDİ SEÇİMLERİ ZANNEDEREK ÜZERLERİNE YAPIŞTIRAN KADIN TABLOLARI, GİDEREK ARTMAYA BAŞLAMIŞTIR.
Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk Kadını’na armağan ettiği yaşam standardını ve insan haklarını, dünyanın en uygar sayılan (sanılan) ülkelerinden çok daha önce yürürlüğe sokmuştur. Diğer ülkelerdeki kadınların aksine, uğrunda mücadele vermeden elde ettiğimiz bu hakların değerini bilmek ve onlara sonuna kadar sahip çıkmak, temel sorumluluklarımızdandır…
08 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN…
Aslı DİNÇMAN
İzmir, 04 Mart 2007